Pazartesi, Aralık 12

olsun..



Geçenlerde bir caps gördüm;

“2016’nın benden alamadıkları;
1-) Canım..” Diyordu.

Valla okuduğumda çok güldüm ama sonra düşününce 2016 her anlamıyla zor bir sene oldu. Özellikle duygusal hayatım savaş yerine döndü.

Çocukluklarını bildiğim adamların, çocukluğunu bildiğim o yıllarda şimdikinden daha adam olduğunu öğrendim mesela. Çocukken temiz kalpler taşıyorduk ya, kalbi temizken tanıdığım bu adamların bunca değişmesine kirlenmesine inanamadım.

Ben inanamadım onlar ise kalbimi kırdılar.. benim kalbim kırıldı, Sertab “ Kırık Kalpler” adlı bir albüm yaptı ve bu sene hep bu albümden gittik galiba..

Tam topladık hadi tatil yapalım diye kızlarla Kaş’a gittik Ağustos’ta.. Kaş oldum olası özel bir zamana sakladığım bir yerdi. Nice arkadaşlarımın en romantik anılarına ev sahipliği yapmış, nice sevdiğim insanlarınsa fırsatını bulsa nefes almak için ilk kaçacakları adres olmuş bir yer..

Çıktık yola, 12 saat.. ama vardığımızda sevenlerin çok haklı olduğunu gördüm. Kaş özel bir yer, anca zevkleri kesişen insanların gittiği özel, güzel hatta bence biraz da mahrem bir yer..

Bahçe balık, Üzüm kızı, Mavi Bar, DejaVue derken son gün geldi.. hem yazı uğurlamanın sıkıntısı hem Kaş’tan ayrılacak olmanın ama bir o kadar da keyif derken yan şezlongda bir muhabbet belirdi aniden..Karetta karetta’lardan başladı Büyükada’ya gitti.. “allah allah dedim içimden, hadi hayırlısı..”

Aslında pek huyum değildir; bar, kafe, sokak, tatil tanışıklıklarına pek inanmam ama bu adam farklı bir teli çaldı beynimde. Sonra tatil bitti, hayat İstanbul'a döndü. Ben İstanbul'a varmadan Adam’ın “ vardınız mı sorusu?” geldi,  benimse yüzüme bir tebessüm. Bu arkadaş önce gel bir rakı içelim dedi, sonra kahve, sonra sinema, sonra rakı, sonra yine rakı derken..

4 Rakı, 2 sinema, 1 tiyatro,  2 Kahve, 1 Konser ve 1 Pizza gecesinden sonra ve Kaş’ta tanışmış olmanın bana verdiği yetkiye dayanarak bu zatı şahsiyet Hayat Meyhanesi’nde gönlüme hoş geldi.

Nice zaman sonra ilk defa mutluluktan gözlerim yaşardı, öyle hafife almayın, en son ne zaman mutluluktan gözleriniz yaşardı?

 O benim kolumun kıvrımını öptü, ben onun burnu ile yanağı arasındaki olgun çöküntüyü.. O benim onun adını söylememi sevdi, ben onun kabuklarını soyduğu domatesi, salatama limon sıkışını, çantama koyduğu mandalinayı, sohbetini hatta biraz yabaniliğini sevdim... bana şiir okumasını hatta ona şiir okumak isteyen bu kadını sevdim.

Annemi arayıp mutluyum dedim, mutluyum.

Mutlu bir 3 haftaydı, 4.sünün boynu bükük kaldı.. bir Çarşamba bal dudak konuşalım mı diye başladı adam, ama biliyordum ki dudakta hiç bal kalmamıştı;
- “ ben yapamam” dedi, “ bugüne kadar da yapamadım”
- “ belki bende sorun var ama ben yalnız mutluyum, güzel de olsa hayatıma kimseyi sokmak istemiyorum.”
- “ bir ilişkiyi hayatımın merkezine almak istemiyorum “
- “ ben seni mutsuz ederim ”
- “ Hadi bugün iyiyiz ya 1 sene sonra..? “



Issız Adam’ı izlemiş ve bir dolu adamın ıssızlığa evirilişine tanık olmuş bir neslin yorgun neferi olarak,

- “Sen aslında sevmemişsin ya da en azında kalbinde bir kıpırtı olamamışım ben. “ diyebildim.
Hakkım vardı hani , Adam da itiraf etti ;
- “ haklısın, bugüne kadar olsaydı Meltem’le olurdu, onu çok sevmiştim”


Yetmedi, Adam dedi ki;
- “ bu kadar hızlı yakınlaşmamış, hatta sevişmemiş olsaydı belki farklı olurdu ”


Sağlık olsun’du, ne olacak en fazla canlar sağ olurdu. Bir Perşembe gecesi Kadıköy’ün tek sevmediğim sokağında ama o sevmediğim sokaktaki tek sevdiğim barda, 1 rakı, 1 şarap akşamı, 3 akşam 1 öğle yemeği ve 2 sabah kahvaltısına müteakip 4 sevişme sonrası adam beni arabama bırakıp evine çamaşır asmaya gitti ve ben erken sevişmiş olmanın suçuyla evime döndüm.


Önce,

 “ hayırlısı ”  dedim, “ 40 yaşında adam, hayatta ne isteyip ne istemediğini biliyordur, erken müsaade istedi, iyi etti..”

“ sen de haklı çıktın, aferin" dedim kendime ; "bardan, kafeden, tatilden, plajdan bulduğun adamdan hayır gelmez!” dedin,  gelmedi..

Ha bir de anneannem haklı çıktı, “ aman kızım hemen yakınlaşma, kıymetin bilinmez ”

Anlaşılan bir tek gönlüm haklı değil yaralı çıktı..

Sonra,

Haklı değil mutlu olsaydık dedim, Özledim. Çok özeldim.

Yaşanabilecekken yaşanmamış günlerin, kursakta kalmış heyecanların, farklı mümkün bir sonunun isyanı bastı her yerimi. Kurban rolüne girmiş devamlı karşısındakini suçlayan kadın tipinden nefret ettiğimden bu yaşananlar hakkında kendi sorumluluğumu almaya çalıştım; haftalardır “ Neyi yanlış yaptım?”, “ Çok mu üstüne gittim?”,  “beklenti mi kurdum?”,  “Kapris mi yaptım?”,  “Kolay mı kapıldım?, “ Kolay mı yatağa girdim?” gibi saçma sapan sorulara kendimi boğup ne olduğunu, neden bunu yaşadığımı anlamaya çalışırken adamın yazdığı iki yazı her şeye dışarıdan bakmamı sağladı;

İlki benim çok sevdiğim, adamınsa Hayat Meyhane’sinde rastlaştığı bir şiir;

'bir sabah ellerin cebinde çık evinden, ceketin iskemlede asılı kalsın

bekleyedursun dostun kahvede, işe gitmekten de bugünlük vazgeç

öylece dolaş çiçek kokan sokaklarında güzel şehrinin, yeniden tat gökyüzünü

ağaçlara selam ver apartmanların hatırını sor

senden başkası için değil bu güzel gün bu mavi gök'


bu güzel şiir bu adama şöyle hissettirmiş;

“bizi boğan, üstümüze gelen ilişkilerimize, mecburiyetlerimize, yani farkında olmadan bizi farklı bir kimliğe dönüştüren ve bence yanlış bir şekilde 'hayat işte' deyip kestirip attığımız kavramların hepsine bir ara verip derin bir nefes almamız gerektiğini, akıp gidenin bizim hayatımız olduğunu ne kadar da güzel vurgulamış.”

İkincisi ise yine çok sevdiğim “aylak adam” dan bir passage;

“...öyleyse neden yaklaştı ona? Bilmiyordu kadın,
- sizin başka işiniz yok mu? diye sordu.
- hayır. aylakım ben. fıkırdadı. çekik burnuyla bir tanıdığına benziyordu.
- evime yaklaştık, dedi. gidin artık. hem nişanlıyım ben. yüzüğünü göstermek için elini ona uzattı. oysa bu eli tutup sıktı.
- sevindim buna, dedi. evliyim diyeceğinizden korkuyordum. avucundaki elde bir "kalsam mı, çekilsem mi" savaşı vardı. Durdukları yer karanlıktı ama, yoldan bir geçen olsa çekileceğini biliyordu. kızın sırtını ağacın gövdesine dayayıp ona eğildi.
- ne yapıyorsunuz? ah göre... ağzını dudaklarıyla kapadı. önce bir ruj kokusu duydu. ince kumaşın altında göğsü sertti. kızın dudaklarında bir kabarma, bedeninde bir yumuşama başladı.


işte bundan yaklaştım ona. bu yumuşayan etin tadını yeniden duymak için."...


söylenen sözlere inanmam, insanın hareketleri sözlerinden daha dürüst ve doğrudur ama sözlerinden de anlayamadığım durumlarda bir insanı yazdıkları ele verir. Adam’ın yazdıklarını okuyunca fark ettim ki konu ne benim ne de bir şeyi yanlış yaptım. Tüm taşları doğru oynasaydım bile bir şey değişmeyecekti. Her şey Adam ile ilgiliydi ve o zaten daha ilk günden bunun temiz bir yere gitmediğini biliyordu.. aylak adam’da da dediği gibi



“...öyleyse neden yaklaştık ona? “



Artık biliyordu kadın,



"işte bundan yaklaştım ona. bu yumuşayan etin tadını yeniden duymak için."...



ve etin tanını duyunca ve hala duyabildiğini görünce çekti gitti. her şey bu kadar basit!!



İşte bir kadının ruhuna böyle şiddet uygulanıyor. Günlerdir kendimi kullanılmış hor görülmüş aşağılanmış ve hatta dövülmüş gibi hissediyorum.



Yeni yılda ruhu daha güzel insanlarla karşılaşmak dileği ile..













1 yorum:

  1. Üslubunuz pek güzel. Ben de bir kitap yazıyordum kadın erkek ilişkileri üzerine; bitti sonunda. Düzeltip yayımlatması kaldı.

    YanıtlaSil