Cumartesi, Temmuz 10

Selen Hn.a bir Tall Cappuccino; decafe- skimmed milk- Irish cream ve extra hot...


Huyum kurusun seviyorum arka sokaklarda dolaşmayı, hele ki Tophane'de yaşıyorken yani; tarihi ama Türk ilgisizliğinden küflenmiş binaların emaneten yana sokak lambalarını beklediği ve döndüğüm karanlık bir köşede karşıma hem lüks bir restoranı hem de bir dilenciyi çıkabilen sokakları..Garip değil mi, pencerelerinden boğaz gören evlerine nice nice paralar döken bu adamlar lüks zevklerini mezbelenin içine kurulan saraylarda yaşıyorlar, camın arkasındaki fakirliği koklayıp kahırlarından içiyorlardır eminim (!) lüks arabalarından inip de restorana girene kadar yürüdükleri mesafede topuklu ayakkabılarına değen yokluk kadar "halktan" oluyorlar..neyse üç buçuktan dört yıldan sonra şaşırtmıyor bu manzara beni, bir yerde artık ben de bir parçası oldum bu komedyanın.. tüm bunları bilmem kaçıncı yüz kez tecrübe ile elde edilmiş bir hızla aklımdan geçirirken karşıma çıkan Starbucks, fark etmeden sesli bir şekilde "NE!!!" dememe sebep oldu. Sahip oldukları ayrıcalıkların, zenginliğin tadını yeterince hissedemeyip yokluğun içinde kendilerini tatmin etmeye çalışan tipleri anladım da Starbuck'ın Tophane'nin arka sokağında ne işi olabilirdi ki..

ikinci gün aynı yerden geçerken her yerde olduğu gibi Starbucks da oranın bir parçası olmuştu, içerideki kalabalığa bakılırsa küçük Amerika'nın arka sokaktaki varlığına alışıveren tek yarı amerikan vatandaşı ben değildim..

Merak ediyorum bir gün gözlerimi New York'ta açsam o kadar da " aman tanrım ben neredeyim!!" şokuna girer miydim ya da hatta garipser miydim?..abartmayı pek bir seviyorum biliyorum ama garip bir şans ve bir o kadar da şanssızlık içerisinde yaşıyoruz..Starbucks'ı Pizza Hut'ı Diesel'i Gossip Girl'ü sağ olsun 'batı' gibi yiyor, içiyor, sevişiyor, diyet yapıyoruz. Biz kendimizi batıya hemşeri sanarken onların bizden haberi bile yok. Londra'da birlikte yaşadığım aile , televizyon kumandasının olmadığı bir yerden geldiğimi sanarak bana şöyle demişti; "this is a remote to controle television.." haha gerçekten mi?? Şanslıyız çünkü işin ucunda kimliğimizi dünya sularına karıştırmak da olsa dünyaya daha geniş pencerelerden bakıyoruz. Umurunda olmadığımız 'Batı' ya göre daha çok farkındayız her şeyin. Hem orayı biliyoruz hem burayı..evet biz de televizyonun bize gösterdiği kadar yaşayanlardanız ama tesellim var ki, o taklit ettiklerimizden çok daha fazla farkındayız, daha çok yaşıyoruz ve daha az kandırılıyoruz..lisede, üniversiteye hazırlanırken gittiğim deniz manzaralı dershanemde bir coğrafya öğretmenim vardı, "çok bilmek mutsuzluk getirir" derdi ve çoğu zaman da daha fazla görüyor olmaktan kararmış bir yüzle dolaşırdı..sanırım yüzümüzde ki doğuya ait derin çizgilerin, gözlerimizdeki karanlığın sebebi bu...