Pazartesi, Ocak 13

rüya

ayrı bir dünya uyku ve ayrı bir, belki bin, hayat rüyaların…kaybettiklerin,  özlediklerin, kendine saygından özleyemediklerin, yaşanmışlıkların ama daha ziyade yaşanamamışlıkların...

Nasıl ki yeni günün ne getireceği bilinmez, işte öyle her gece yattığın o derin uykunun seni ruhunun hangi derinlerine indireceğini bilemez insan...şehirler arası bir tren yolculuğunun durağanlığında devam eden rüyalar bir gün  birden duvarlara çarpabilir seni... işte o zaman anlarsın aslında rüyaların da can taşıdığını ve seni çarptığı duvarın sertliğine bağlı inan gündüzden bile fazla can taşıdığını anlarsın rüyalarda...işe o zaman gecedir dünya ve dersin ki asıl gündüzmüş rüya...

gün ışığında sen varsındır, sen ve senin var ettiğin sen...ama gece olunca rüya başlayınca değişiverir işin rengi; ne sen kalırsın ne de senin yine sana nice emek ördüğü duvarlar, kaleler, yalanlar.... varlığın olur rüyaların ve yapabilecek bir şeyin yoktur, kelime oyunlarındaki çare sizsinizin aksine  kendinle çaresizsindir yani…

uykusuzluğa kaçarsın önceleri, katran gibi yapış yapış ve ağırdır uykusuzluk...seni uykusuzluğa iten her neyse işte onun varlığını kabul etmektir aslında...teslim olursun sonunda ve kabullenirsin; rüyalar ağrı gibi, acı gibi seni senden koruyan bir refleks belki....kendine, kendi sesine kulak vermeyip yürümeye kalktığında canını acıtan ve aklından çıkarmak istediğin ne varsa bangır bangır bağıran, bir arpa boyu yol aldım diye kendinle böbürlenmeye kalktığında seni başladığın noktaya götüren....kısacası sağlama...

ve rüyalarının, işte bu sağlamalarına teslim olduğunda ise gecelerin vaat ettiği yaşamdır.... o kaybettiklerin,  özlediklerin, kendine saygından özleyemediklerin, yaşanmışlıkların, yaşanamamışlıkların...uyumak ise tüm bu olamamışların yokluğuna rağmen en güzel şey oluverir... yokluğunu, gitmişliğini, hatta hiç gelmemişliğini tek unutturan nefes... ve içinde sana dair şeyler olan rüyalar, sade hislerim bile olsa gerçeğim olurlar..


hangisi daha delice? gündüz yaşayıp geceleri ölü olduğunu düşünmek mi yoksa asıl geceleri rüyalarımızda yaşadığımızı, gündüzleri ise gün ışığında ölü olduğumuzu fark etmemek mi?