ayrı bir dünya
uyku ve ayrı bir, belki bin, hayat rüyaların…kaybettiklerin, özlediklerin, kendine saygından
özleyemediklerin, yaşanmışlıkların ama daha ziyade yaşanamamışlıkların...
Nasıl ki yeni
günün ne getireceği bilinmez, işte öyle her gece yattığın o derin uykunun seni
ruhunun hangi derinlerine indireceğini bilemez insan...şehirler arası bir tren yolculuğunun
durağanlığında devam eden rüyalar bir gün
birden duvarlara çarpabilir seni... işte o zaman anlarsın aslında
rüyaların da can taşıdığını ve seni çarptığı duvarın sertliğine bağlı inan
gündüzden bile fazla can taşıdığını anlarsın rüyalarda...işe o zaman gecedir
dünya ve dersin ki asıl gündüzmüş rüya...
gün ışığında sen
varsındır, sen ve senin var ettiğin sen...ama gece olunca rüya başlayınca
değişiverir işin rengi; ne sen kalırsın ne de senin yine sana nice emek ördüğü
duvarlar, kaleler, yalanlar.... varlığın olur rüyaların ve yapabilecek bir
şeyin yoktur, kelime oyunlarındaki çare sizsinizin aksine kendinle çaresizsindir yani…
uykusuzluğa
kaçarsın önceleri, katran gibi yapış yapış ve ağırdır uykusuzluk...seni
uykusuzluğa iten her neyse işte onun varlığını kabul etmektir aslında...teslim
olursun sonunda ve kabullenirsin; rüyalar ağrı gibi, acı gibi seni senden
koruyan bir refleks belki....kendine, kendi sesine kulak vermeyip yürümeye
kalktığında canını acıtan ve aklından çıkarmak istediğin ne varsa bangır bangır
bağıran, bir arpa boyu yol aldım diye kendinle böbürlenmeye kalktığında seni
başladığın noktaya götüren....kısacası sağlama...
ve rüyalarının, işte bu sağlamalarına teslim olduğunda ise gecelerin vaat ettiği yaşamdır.... o
kaybettiklerin, özlediklerin, kendine
saygından özleyemediklerin, yaşanmışlıkların, yaşanamamışlıkların...uyumak ise
tüm bu olamamışların yokluğuna rağmen en güzel şey oluverir... yokluğunu,
gitmişliğini, hatta hiç gelmemişliğini tek unutturan nefes... ve içinde sana dair şeyler olan rüyalar, sade hislerim bile olsa gerçeğim olurlar..
hangisi daha
delice? gündüz yaşayıp geceleri ölü olduğunu düşünmek mi yoksa asıl geceleri
rüyalarımızda yaşadığımızı, gündüzleri ise gün ışığında ölü olduğumuzu fark
etmemek mi?