Perşembe, Eylül 18

nice mutlu yıllara..


Bugün eski yaşımın son günü.. Bir öncekinden hiçbir farkı olmayan sadece iki saat sonra yeni bir yaş, yeni bir yol ya da kendi belirlediğim bir başlangıç noktasının ilk anlarına adım atacağım...

ne zaman  doğum günlerime böyle bakmaya başlar oldum ben hatırlamıyorum ama her şeyin bunca soyutlaştığı bir dönemde en somut şey, yaşam denilen yıllar periyodunun tesadüf, şans ya da kaderden bağımsız tamamen insanin elinde ve hayatına nasıl baktığı ile alakalı olduğu.. Mesela yarın hayatımda yeni bir donemin ilk günü olabileceği gibi bir öncekinden hiçbir farkı olmayan herhangi bir günü de olabilir...

İnsanin kendi yaşamından daha değerli hiçbir şey olmadığı düşünüldüğünde, bu kadar değerli ve eşsiz bir şeyin bu kadar öznel olması çok  | büyüleyici | korkutucu | heyecan verici | olabilir... 

iste bu tamamen anlatmak istediğim gibi bakış açısıyla ilgili..

Dün ile bugünüm arasında bir fark göremediğim dönemlerde yaşadığım tedirginliği sanırım tezcanlılığıma ve yitik bir hayat yasama korkuma borçluyum.. Bu sene bu konu üzerine çokça kafa yormuşken beni bir araya getiren sözler dinledim.



Aydım ki çok geldim sanıyorsam da daha ömrümün 25 yılına anca gelmiş birisiyim ve ne mutlu ki tam da şu anlarda 26'ya yol alırken sakin kafa ile biten yaşımda hayatımda ve bende ne değiştiğinin ya da değişemediğinin aritmetiğini yapıyorum...

Ama en önemlisi her gecen yıl yasamaya daha değer günlere uyanıyorum.. Ve hayatin hiçbir günü yok yere harcanacak kadar kıymetsiz ve bol değil.


yaşamaya doyamayacağınız yıllara..

Çarşamba, Eylül 17

zaaf, zerafet, zafiyet

Banliyö trenin penceresinden şehrin zavallı ve dökük silueti geçerken gördüğü bu en çirkin köşelerinin dahi İstanbul’un büyüsünü bozamadığını düşündü kadın… Sevmek böyle olsa gerek diyerek gülümsedi ve bir şehri böylesine sevdiği için kendini bu şehre ait ve huzurlu hissetti.

Aslında en kırılgan ve bir o kadar da cesur yanıydı belki bu; insanların, şehirlerin ya da aşık olduğu adamın en kötü sureti dahi yüreğindeki değerlerini azaltmaz, büyülerini  bozamaz aksine tatlı bir gerçeklik katardı. Onlar ne yaparsa yapsın aklı “yeter “ diyerek yumruğunu vurup kalkmazdı masadan..hep yüreği karar verirdi ve bir gün bir akıl tarafından terk edilirdi.

Şaşırtıcı mı? - Değil asla; içinden ya da dışından neresinden bakarsan bak en basit ve olası son!

Yolun uzunluğu, şehrin yırtık etekleri ve "aşk"ın bozulmaz büyüsü hikayesi bir çoğuna göre salaklığın daniskası..belki öyle belki de değil? Bu sorunun cevabında gizliyken her şey ve hayatı, bir şey söyleyebilmek için çok erkendi. Ama bir şehrin siluetini dahi kendine ayna olarak kullanan bir kadın için ancak bilinçli zayıflık olabilir ama asla salaklığı değildi bu.

Ama merakı insanın zafiyeti; keşke bilebilseydi..salaklık mıydı bu yoksa yaşamın ta kendisi mi?