Pazar, Haziran 26

başka türlü bir şey

zaman diye bildiğim yetkisiz gösterge o kadar da yetkisiz değil anlaşılan..zaman geçtikçe daha da imkansızlaşıyor iki "ben"in "biz" olma ihtimali...nasırlaşan deri misali kalınlaşıyor ben'in duvarları. içine korku, endişe bezginlik en çok da inançsızlık kattığı harç ile yükseliyor o duvar..zaman ve yeni yüzlerle daha da hem de.. hatta adresi belirsiz ama cinsi münasebetsiz herkese duyulan kızgınlık da vardır o duvarların harcında; birisi o kalenin kapısını çalmaya görsün yükselttiği surlarının tepesinden aşağı nicedir kızan iç yağını döker... kafasından aşağı kızgın yağı yiyen de en çok kendinden bilir bunun nedenini, kimselere şikayet etmez zamana sövmekten başka..
insanı kendinden eden bir başarısız ilişkiden diğerine daha da yüksek sesle BEN!! benim hayatım !! benim isteklerim!! diyerek gider oluyor insan. yükselen sesine tutunuyor düşmemek , iyileştiğini sanabilmek için ama aslında daha az ben oluyor farkında değil... kendim derdine düşmeden önce kimdin sen? değerlerin neydi? neye kızar ne kırılacak kadar cesareti vardı yüreciğinin? neydi yüzünü gülümseten, kıymetlin olan?? hatırlamak bile yorar bilirim aynı dibine kadar yaşamanın yorduğu gibi.. 
ortalama bir hayattır sonunda sana kalan... hani ensende patlayan bir şaplağın canını daha az acıttığı dudaklarına konan bir öpücüğün daha az yaktığı..ikisi de mutlak değer içinde eşit yani. hepsi matematiksel bir garanti altında ama akışına bırakılmış anların öngörülemezliğinden çook uzakta...
olur ya bir gün, kazara,  derinine yaşamaya, biz olma ihtimaline meylederse iki "ben",  o zaman hiç bilmediğin bir denizde balık olursun..önce kendi yükselttiğin duvarlarınla kendi aranda kalan mesafeyi yoklarsın..dönüştüğün şeyle, kendine olan yabancılığınla yüzleşirsin...sonra yana yakıla inceltirsin nasırları, mehter marşı misali iki alçaltır bir yükseltirsin surları, iki tarafın da ya kazanacağı ya da kaybedeceği bir savaştır başlayan.. bilirim korkarsın detayları yaşamaktan, mutlak değer içinde gelen iki uçlu ihtimalleri düşünmekten, derinine inmekten, zihnini kırmaktan hatta kalbine dokunmaktan, hele ki huzuru hayal etmekten..o iki "ben"de bilir ki aşk sarhoşu olmak hatta aşk da yoktur. aşk yıpranmamış yüreklere mahsustur... ama sıcak bir çorba misali, üfleyerek karıştıkça "biz"in sularına her aldığın kaşığın farkına varırsın..farkındalık sarhoş eder mi insanı? bilmem ama asıl mucize budur belki de.. . zamanla savaşmadan biz olmuş iki "ben"den daha kıymetli hatta daha gerçektir. ne de olsa sevmek kolaydır hiç kırılmamış bir yüreği, sıcacıktır, kuytudur ayaz yaşatmaz insana..ama ya ayazıyla seversen bir yüreği? sevme riskini alabilirsen? yaşamını geri alsan zamanın ellerinden?
http://fizy.com/#s/1m602j