Pazartesi, Mart 14

özlemek

Özlediğin, gidip göremediğindir
Ama, gidip görmek istediğin


Özlem, gidip görememendir
Ama gidip görmek istemen


Özlediğin, gidip görmek istediğin
Ama gidip göremediğin


Özlem, gidip görmek istemen
Ama, gidememen, görememen
Gene de, istemen...


~Oruç Aruoba~

Cumartesi, Mart 12

kar

uyandım..gün yeni ağarıyordu, nazlı yağan karı izledim..izledim izledim..geç kalınan ders iş güç vardı beklesin dedim. kar yağınca güzel çocukluk anıları gelir(di) aklıma; kardan adam, havuç ve apartman çocuğu olarak sadece boyama kitaplarından bildiğim kömür üçlüsü..selenden kartopu yapan (d)ayım :) falan falan.. İzmirlinin tekiyim işte..kar görgüsüzü nolcak :)


acelesi yoktu ak tanelerin sanki buluttan atladıkları an  başlamış ve yere düştüklerinde ise bitecek olan hayatlarının farkındaymış gibi zamana meydan okurcasına  süzülüyorlardı havada. eğer Türkçede nazmak diye bir eylem olsaydı o da kar tanelerine verilirdi sanırım...nazan taneleri izleyen gözlerimden beynime doğru dondu zaman ve elim boynumdaki kar tanesine gitti..

iki buçuk yıl önce bir gece düşmüştü elime bu kar tanesi ki sonra da hiç çıkarmadım boynumdan kendisini..yenilerini ekledim; nereden kesildiğini bilmediğim ama ya şarap mantarından,ya  kitabımın uykuya daldığım sayfasından ya ayrılık mektubundan çıkan küçük kar tanelerini...kendimi değil ama yaşadığımı buldum sanırım o boynuma düşen kar tanesinde. nasıl mı? 

hikaye o ya; kar taneleri yaşarmış gökler ülkesinde..hepsi biricik, hepsi duru, hepsi masum, hepsi bembeyaz..bir de yağmur varmış gökler ülkesinde..bir zamanlar kar olup yer yüzü ile tanışan, sonra eriyip deniz, okyanus buhar olup gökler ülkesine dönen bilgin  yağmur damlalarından dünyayı dinler yağacakları günü hayal ederlermiş ürkek ürkek..bilirlermiş ki bir daha asla o masum, o duru, o nadir tenleri olmayacak bir kez buluttan atladıktan sonra..ama yine o ilk atlayıştan yere ulaşıncaya geçen zaman kadar da değer olmayacak yaşamları..sonrasında defalarca buluttan yer yüzüne atlayan ama  hiçbirinde o ilk yolculuğun tadını bulamamış yağmur damlaları imrenen gözlerle taze tanelere bakar ve atlayacakları zamanı , inecekleri yeri iyi seçmelerini öğütlerlermiş..içleri pırpır dinlemiş taneler..sonra bir gün hava çok soğumuş..damlalar taneleri uğurlamışlar buluttan ve arkalarından bağırmışlar;

"- unutmayın...sadece bir defa.."

salınmış nazlı tazeler, kulaklarında damlaların öğütleri, sonra yer yüzü akıllarını almaya başlamış yavaştan, kendilerini unutmuşlar mutluluktan..iyice büyümüş yeryüzü , yaklaşmışlar..kimileri soğuk yerlere konmuş ama kimiside mutluluktan tüm öğütleri unutuş, gözlerini kapayıp bir  çocuğun sarı saçlarında ateşe konmuş...erimiş buhar olmuş ve gökyüzüne ilk dönen o olmuş...

ben şimdi "sessizce" erimiş taneyi boynumda taşıyorum ve sen hiçbir şeyi bilmediğin gibi bunu da bilmiyorsun..