Pazar, Nisan 11

çocuk



cama burnumu dayamayı özledim,
çocukluğuma dar gelen misafir gezmelerini,
bisiklet sürmeyi öğrendiğim sokakları,
tırmandığım erik ağacını
ama en çok da çocuk gözlerimi, çocuk görmelerimi özledim sanırım..
annemin elini bıraktığımda kocaman gelen şehir meydanlarını,
ayaklarımın yere erişmediği sandalyeleri
saçlarımı istediğimden hep iki parmak kısa kesen berberi
akşam haberleriyle yediğim akşam yemekleri
ve günün en son saatinin 10 olduğu geceleri,
rüyalarımı, renkli rüyalarımı..

Cuma, Nisan 9

kelimeler

kandıran,
kanatlandıran
ve kanatandır
kelimeler.

Salı, Nisan 6

ucuz edebiyat benimki


ben yazar değilim!! ben kolaycıyım!!
eğer canın yanıyorsa, senin gök yüzünde bulutlar varsa yazmak kolaydır.. renk paletinden tek rengi (ki kendisi renk bile değildir) siyahı ama siyahın karalığını kullanırsın en basitinden. ama iş hüzün dışında bir şey yazmaya ve diğer renkleri de kullanmaya geldiğinde kimin yazar olduğu çıkar ortaya..
yazarın renkleri kullandığı gibi okuyan için de farklı duygu renklerinin alfabesi.. herkes aşağı yukarı aynı siyahı yaşarken mutluluğun binbir tane tonu var. ne yalan söyleyeyim, herkese aynı mavi gökyüzünü hissettirecek kadar zengin değil harflerim...

dedim ya kolaycıyım ben diye..hani bir yerin berelendiğin zaman canın o yarada toplanır, kanar, acır kabuk bağlar...bir parmağın kesilse, acıyan kalır diğerlerini unutursun..ben de parmağımdan kanayanı damlatıp en yoğun hissedilenin yazım kolaylığından nasipleniyorum..ucuz edebiyat :)

Ama Sustuklarımın dozunu kaçırmışım galiba..son zamanlarda yazdıklarımı okuyup da iyi diyenlerin sayısı artmaya başladı:) son noktayı da Uzak kıta'da ki arkadaşım Ömer koydu..iyi misin demek yerine " artık blogunu okumaya korkar oldum, sen git selen gelsin!!! ' demiş..

selen burda ömercim korkma sadece kalemim kara, ama söz kek tarifi yazıcam bundan sonra :))
Atlanta'ya sevgiler...


Pazar, Nisan 4

9- 8 lik oynamak hayatı


Bugün istiklal'de yürürken gördüğüm iki çingene, 'çingeneler zamanı' filminin efsane repliğini getirdi aklıma;

"When God came down to earth he could not deal with the gypsies . . .

and he took the next flight back"

iki küçük kız çocuğu karşılıklı cümle aleme meydan okurcasına göbek atıyor, tabure kadar da bir oğlan onlara ritim tutuyordu darbukasıyla, ne yalan söyleyeyim hüsnü şenlendirici halt etsin yanlarında..

tabure kadar dediğim çocukların yüzünde bir yaşlılık vardı, görmüşlük ve hayattan geçmişlik..küçük adamlar ve küçük kadınlar sanki, hatta o kadar ki minicik hissettim yanlarında..bana kocaman gelen küçücük sorunlarımın altında ezile durayım o küçük adamlar dibine vuruyorlardı hayatın.. 9-8 lik oynuyorlardı "oyun"u... kızın her hareketinde bugün vardı, yarın yok, dünse hiç olmadı...dünya umurunda değil dans ediyor, yanından geçen yüzlerce insanı umursamama lüksünü kullanıp sadece eğleniyordu..eğer para verirsen varsın onun için, vermezsen de "amman inşallah evde kalasın..":)

kızın tatlı lanetini ve aldım devam ettim yoluma..çingeneye vız gelen istiklal insanları üstüme geliyor...yanımdan geçen her adamın yükü var omuzlarımda sanki adımlarım ağırlaşıyor... dünü ve yarını taşımaktan yorgun bugün, kendini bulamıyor. Çingene gibi yaşasam hayatı, cebimdeki tüm parayı harcasam yarını düşünmeden ve sarılsam sevdiğim adama dün söylenenlere rağmen, düşünmeden sırf seviyorum diye...olmaz ki yapamam ki, ben dans bilmem ki...