Perşembe, Kasım 24

ebe-sobe

yine bir salı günü,yine yorgun ve hatta yine argın..yine bir iş çıkışı - derse yetişme koşusunda, yine servis konforundan vazgeçip Üsküdara attım kendimi... onca 'yine' yi arka arkaya sıralarken fark eyledim ki yine kaybettim zaman algımı...ne o yerinde duruyor ne ben...nicedir buluşamıyoruz diye sonunda bir oyuna başladık kendisiyle..oyun o ya zaman ben bir yerden ikinci kez geçene kadar hayatımda değişenlermiş.. ben de şehirde bir yere ebe köşesi koyuyorum ve bir sonra o noktadan geçişimde sobe yapıp yakalıyorum zamanı...saçma mı? o zaman sen hiç kapı pervazına boyunu işaretlemedin demek, bilmem ne kadar zaman sonra tekrar bakıp da sevinmedin farkında olmadın ne kadar boy attığına..o misal benim de ebe köşemi sobeleyişim; neler değişmiş, kimler gelmiş, kimler gitmiş kimlerse hiç gelmemiş başım göğe ermiş mi  diye bakkal hesabımı yapışım...

hesap hitap bana kalsın, bir sonraki sobeyi düşünerekten bindim Kabataş vapura..hanım kızlar içeri otursun ben soğuk falan dinlemez çıkarım üst kata.. hatta şanslıysam kimsecikler de çıkmaz yanıma, bir ben bir de aşık olduğum şehir kalırız diz dize...


zamanı alt etmişliğin yalan eminliği ile takarım kulaklığımı..çalan şarkı pek mi tanıdık ne?  Model - Pembe Mezarlık. Daha bir kaç ay önce deli gibi dinliyordum şimdi gitmiş olan kişiyle ama şimdi bakınca sanki yüzyıl geçmiş hatta hiç o şarkı dinlenmemiş gibi..sen de amma oyunbozan çıktın be zaman.küs! 



Salı, Kasım 22

Huzur: Uzanıp içeri sızan güneş ışığında uçuşan tozları izlemek..net!

kaçışların en güzelidir uyku...artık taşıyamadığın ve yastığa gömdüğün başının ağırlığını hissetmez acıyan yerlerini yumuşak yatağa sararsın. çocukluktan kalma bir alışkanlık olsa gerek.. o zamanlar karanlıktan korktuğumdan şimdi ise korkularımdan ve karanlığımdan kaçtığımda başıma çekerim yorganımı..çocuk aklı ya görmezsem ya da sımsıkı kaparsam gözlerimi yok olacak karabasan, hatta zaman duracak ve gözleri açık gördüklerim "oh kabusmuş"olacak...ve dalarsın uykuya..saatlerce kaçabilirsin durdurak bilmeden, kaçarsın alabildiğine kaçarsın,sınır yok engel yok.. sahip olduğum en büyük huzur olabilir uykuya kaçabilme özgürlüğüm..kaçıyorum ben de..

Meydanların, parkların , evlerin , yatakların hatta babanın elinin bile daha büyük, zamanın daha geniş olduğu zamanlarda oynadığım bir oyundu bu; pencereden giren tozun gün ışığı ile dansını izler hayal kurardım... Neler yapılmaz ki o toz ile; Beyaz atlı prens'ten tut en çok istediğin ayakkabıya, elbiseye ya da o zamanlar hayran olduğun ablalar kadar güzel yaparsın kendini..

şimdi gün ışığı vurunca odaya, daha gündelik yaptırımlar farkındalığımı ve sorumluluk bilincşmi zaptetmeden yani, gün ışında hipnotik hareketler ile uçuşan o tozlara bakıp kendimi arıyorum. ne istediğimi, hayallerimi, tutkularımı... bir yerde koptu hayatımın filmi ama nerde? birden ego larımın yönettiği gibi yaşar buldum kendimi..Sen hiç bir sabah uyanıp aslında hayatta en sevmediğin bölümü okuduğun, en olamadığın insan olmaya çalıştığın, en başarısız olduğun işi yapıyor buldun mu kendini? Neden? sadece tatmin! yarış, kendinle yarış! ego kovalamaca..hani sevgi? kendine hayata? yaşamına..yarattıklarına? yok...

bugünlerde izlediğim tüm filmleri radikal kararlar alıp hayallerini yaşamaya başlayan ve çok da mutlu olan insanları konu alıyor.. bak sen şu tesadüfe..bu toz lar kadar pembe..safım ama ben; inanırım anlatılan her masala, verilen her söze..akıllanmam hatta..izletmemek lazım bana bu filmleri, hatta yalan dolu masal da anlatmamak lazım..

ha bu arada Kasımda aşk başkadır da yalan..salla gitsin.

Salı, Kasım 8

hala

keşke geçmişe dair
hala ise hem geçmişe, bu ana ve hatta geleceğe dair bir çaresizlikmiş çocuk..
ben keşkelerim yok diye sevinirken
her gece başımı yastığa "hala"m ile koyar buldum..
masallar anlatıyor kalbimin sesi, ninni gibi avutur gibi..
hangi masal gerçek olmuş ki kalbimin artık masal sandığı gerçek olsun..