Banliyö trenin penceresinden şehrin zavallı ve dökük silueti
geçerken gördüğü bu en çirkin köşelerinin dahi İstanbul’un büyüsünü
bozamadığını düşündü kadın… Sevmek böyle olsa gerek diyerek gülümsedi ve bir
şehri böylesine sevdiği için kendini bu şehre ait ve huzurlu hissetti.
Aslında en kırılgan ve bir o kadar da cesur yanıydı belki bu; insanların, şehirlerin ya
da aşık olduğu adamın en kötü sureti dahi yüreğindeki değerlerini azaltmaz,
büyülerini bozamaz aksine tatlı bir
gerçeklik katardı. Onlar ne yaparsa yapsın aklı “yeter “ diyerek yumruğunu
vurup kalkmazdı masadan..hep yüreği karar verirdi ve bir gün bir akıl tarafından terk edilirdi.
Şaşırtıcı mı? - Değil asla; içinden ya da dışından neresinden bakarsan bak en basit ve olası son!
Yolun uzunluğu, şehrin yırtık etekleri ve "aşk"ın bozulmaz büyüsü hikayesi bir çoğuna göre salaklığın daniskası..belki öyle belki de değil? Bu sorunun cevabında gizliyken her şey ve hayatı, bir şey söyleyebilmek için çok erkendi. Ama bir şehrin siluetini dahi kendine ayna olarak kullanan bir kadın için ancak bilinçli zayıflık olabilir ama asla salaklığı değildi bu.
Ama merakı insanın zafiyeti; keşke bilebilseydi..salaklık mıydı bu yoksa yaşamın ta kendisi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder