ne zamandır yazmıyorum, farkettim ki bana iyi gelmiyor yazmak.. ya da yalana ne gerek var, ben bana iyi gelmiyorum ..garip bir ben çıkıyor içimden yazarken iki ben arasında sıkışan..
şimdi neresinden başlasam bilmiyorum kafamdaki dağınık düşüncelerin..
aslında belki de hiç iyi bir fikir değil yazmak; kaç yılda, nice can havli ile dağıttığım o hallerimi toplamak...tekrar yaşamak belki tekrar ağlamak ve hatta tekrar paralanmak.
ama yazmasam da kaçamıyorum - yapamıyorum işte, her ne kadar zaman da geçse, hayat kendini tekrar da etse ve hatta ben her gün yüreğimin sesini inkar da etsem takıldım kaldım kalbimin çocuk sesine. inat işte, karanlık odalara kapattım, ödüllendirdim, gezdirdim şımarttım, yeni sevgiler sunmaya çalıştım, yeni oyuncaklar aldım..yaşamaya çalıştım ama yine de geçmedi yüreğimdeki ağırlık, bitmedi.
hayaletler kaldı geriye, en ufak bir hatamı affetmeden geri gelen, kalbimi ağzıma getiren, kanımı çeken ve dünyanın en karanlık yerine kaçıp yok olasımı getiren hayalet benler kaldı geriye..şuurumun zayıfladığı anlar ve güçlü anları arasına sıkışan..yabancı bir ben kaldım geriye..
unutmam gereken sendin, geçmesi hatta artık bir yabancı olması gerken sendin... yaşadıklarıma, yaptıklarıma, çocukluklarıma gülüp geçebilmesi gereken bendim; yaşamın optimalinde böyle olmalıydı herşey ve yine ben kalabilmeliydim geriye. belki canı acımış ama büyümüş ve sonunda yaşadığı herşeye değmiş - mutlu olmuş ben kalmalıydım. Neden olmadı?
"neden olmadı?" belki çok dolandırmadan ve beş bilinmeyenli denklemler kurmadan bunun cevabını verebilseydim kendime ya da yazılı formulunu bulabilseydim yetecekti sanırım..sahi sen biliyor musun bunu cevabını?
ben çıkamıyorum artık içinden; eğer gerçekten sevdiysen birisini, nefesin gibi kendin gibi ömrün gibi ve kaybetiysen iyileşmek mümkün mü? kendini giden ile kaybetmemek, tam bir parça olarak var olabilmek mümkün mü?..asıl soru yeniden etinle canınla, hayellerinle sevebilmek ama bu sefer gülümseyebilmek mümkün mü? yoksa kabullenmek mi gerek insanlığın olgunlaşmak dediği nasırlaşmayı? Sanki kumar masasında "ya hep ya hiçe" oynanmış tek bir el oyundan zengin olma hayallerini masada bırakarak kalkan bir adam gibi kravat gevşetmeli ve mesai saatlerime geri mi dönmeliyim? ve en iyi ihtimale razı gelip yürümeli miyim? ya hep ömrüm boyunca böyle arkaya bakarsam? ya hem ararsam ? ya hep acabalarla uyursam geceleri?
ya da aksini yapıp ömrümü harcarsam? bir hayalin peşinden koşup mutsuz treni kaçmış bir hayalperest olursam?
dedim ya yabancı olması gereken sendin ve durup kendim için gülümseyebilmesi gereken bendim. ama olmadı. kaç yıl sonra yine tramvay rayları üzerinde-elinde kameran yürürken görünce seni farkettim ki hayatımdaki en tanıdık şeydin, elim yüzüm gözüm yabancıydı, ben yabancıydım, tuttuğum el yabancıydı..
hem korkuyordum bu andan hem bekliyordum içten içe hapisten salınmayı bekleyen mazoşist bir umutla..
kanım çekildi, nefesim kesildi ama başımı çevirmedim bile. yürüdüm sadece, yürüdüm-eskisi gibi bir yüreğim olsaydı koşardım geriye; senin sarılmayacağını, hata olduğunu hatta seni kaybedeceğimi bile bile geçerdim önüne, sarılırdım, kokunu içime çeker gözlerimi kapatırdım, üstüne ağlardım..gerekirse günlerce ağlardım, ağlardım ama çıkardım önüne.
ama yürüdüm işte..hayaletlerim tencere tava çalıyor içimdeki diktatör hükümete ve ben anlatılmaz bir çağresizlik hissediyorum artık. herşeyden, herkesten büyük, heryerimi kaplayan bir çağresizlik...
anlayabilir miydin beni?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder