Adam
Yalnızlık
dedi, “uzaktan bakıldığında güzel değil mi?” Yalnız yaşanır, güzel gözükür.
Halbuki hiç öyle değildi. Evinin anahtarının bir başkasında olmaması yeterince
sıkılmasına sebep oldu. Aynayla konuşuyordu. “Bu aynadaki adamı tanıyor musunuz
bayım? Evet, hiç yabancı değil. Aynaya baktığında az önce gördüğü ve her günüm
aynı diye düşünüp, değişiklik yapamayan; bu benim işte” dedi gülümseyerek.
Gülerken kısılan gözlerinde hüznü gizliydi. Neyse ya, zaten her sabah
düşünüyordu bunları. Dolapta bir şeyler olacaktı, biraz atıştırmalı. Bu sabah
çok mu su içti, yoksa akşam rakıyı çok mu kaçırdı? Evet, gece bir bardaydı.
Saat gecenin bini ve elinde boş rakı kadehleri vardı, hatırladı. Aynı çıkışın
düşüşü sabah fark ediliyordu. Kıyafet dolabına gitti. Bugün günlerden ne? Özel
bir şey var mı? Sorularını sordu kendi kendine. Yoktu. Sıradan bir gün. Olsun
dedi, yeni bir gün, ve bugünün içinde herhangi bir yerde ona rastlamak var.
Belki bugün. Aniden. Sahi; en son yeni kimle karşılaştı? Kime vakit ayırdı? İnsanlar
artık onlara vakit ayırmayışına alışkın, sesleri çıkmıyor. Bu yüzden sevgili
dedikleri bile kısa sürüyor. Ondan doğan boşluk başka biri tarafından
dolduruluyor. Sevmeler de, sevişmeler de iki ara bir dereye sıkıştırılmış.
Bunları düşünmenin ne anlamı var sabah sabah? Neyse ya; yeni bir güne yine
hazırdı işte. Hayatın koşturmacası var, kocaman bir şehrin gürültüsü bıkkınlık
veriyor.
İki
adım sonra dışarıdaydı. Otuz dakika sonra işyerindeydi. Gün yavaşça omzuna
binmeye başlamıştı. Bir koşuşturmaca başlar, anlayamazdı bile ne olduğunu.
Randevular, mesajlar, görüşmeler, çalan telefonlar. “Şu trafiğe bak be. Zaman
karıştı, günün neresindeyiz?” dedi şaşırırcasına. Gün yoktu aslında. Yaşanan
saatler ve yaşanmayan saatler arasında bir koşturmaca. “Eve dönsem, telefonu,
perdeleri kapatsam ve hatta dışarıda kimseye rastlamasam.” Çünkü biliyordu ki,
kimse kimsenin umurunda değildir tam olarak. Kimsenin ona soru sormasından
hoşlanmaz olmuştu artık. Kimseye de soru sormak istemezdi. Belki de soru
sormayı sevmeyişi, bazı doğruları duymak istemediğinden kaynaklanıyordu.
Haklıydı. Kuşkular vardı insanlarda, beraberinde yanılsamaları getiren.
Düşündükçe sıkıldı; hiçbir şey düşünmek istemedi bu yüzden.
Akşam
oldu. Gün içinde arayan arkadaşlarını ancak arayabildi. Bu akşam ne yapacaksın?
soruları vardı bugün yine. Ne yapabilirdi ki? Herhangi bir yerde bir akşam
yemeği, sonrasında belki birkaç kadeh bir şey. “Neden içki içiyorsun?” diye
soranlara, güzel bir cevabı vardı. “Hayatın açtığı kara bir delik var, ben o
deliği bir parça alkolle doldurmaya çalışıyorum” derdi. Gülümsedi, kısılan
gözlerinde taşıdığı hüznüyle. Gece çoktan oldu ve bugün de bitmek üzere. Neden
diye sormadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder