Sahil kentinin sakin biraz da miskin ritminde ama güzel anılarla doluydu çocukluğu;
çağla ve nar ağaçları arasında anneannesinin o tek katlı evi, bahçedeki yedi veren limonu ve anneannesinin çay saatleri.. sonra iki mandalina ağacı ve o ağaçların saklambaçla geçen uzun yaz geceleri gibi bereketli mandalinleri... evin bahçeye bakan serin ve kuytu odasında uyuduğu o uzun, derin, sonsuzmuş gibi gelen uykuları ve bitmeyecek gibi gelen yaz tatilleri..
bu ev hep tatili çağrıştırmıştı ona, annesi ile babasının bitmez kavgalarından, bağrışma, hakaret, huzursuzluk ve çaresizliklerinden kaçarak geldiği bu evde saklamıştı hatırlamak istediği her şey...babanın anneye kaldırdığı eli unutup komşu neriman teyzeyi koydu yerine, hep çarpılarak kapanan ev kapısını bisiklet yarışlarıyla, anneannesinin içinde ne olduğunu tam bilemediği derin ve eski sandıkları gibiydi babası ve onun hatırlattığı her şey... meğer o sandıklarda biraz ıvır zıvır biraz da çeyiz saklarmış anneannesi..gelecek bir zamanda açılıp tozlarından silkinerek kullanacak çeyizler..
işte o çeyizler gibi saklamış meğer kadında o kırık kırsık hatıraları ama bir bütün olan huzursuz duyguları içinde..belki çokça çocukça bir içgüdüyle evindeki şiddete gözlerini kapatmış ve narlı bahçeleri varsaymış hayatını..

aynı hayatı, babası ve nar bahçeleri gibi;
şiddet de gerçekti
bir insanın gerçeğiydi
sandıklara saklamak için çok geçti
ve kadın çok gençti
aynı annesi gibi...