
ergenliğin o en isyankar döneminde, hani utanmasam adımın selen oluşuna bile gider yapabilecek olduğum yaşlarda okunurdu bir bekaret teranesi..
'evlenmeden olmazcı'lar yok 'amaaan canım kime ne!!'cilere karşı..
malum gündem kız kısmısı bekaretini ne zaman kaybettiği..altını çiziyorum KAYBETTİĞİ.
şimdi en az nikahlarda gelinin beline bağlanan o kırmızı kurdele kadar manasız geliyor.konu sanki kızlıktan kadın olmaya giden yol varmış da o yol da insanın bacaklarının arasından geçiyor ve yolun sonunda bir şeyler kaybediliyor. o zamanki isyanlar "kaybetme" eyleminin bulaştırdığı aşağılama eksenliydi.
o aşağılamalar umursanmaz oldu zamanla. belki alıştık bu fikre bilinmez; suspus olan isyancılara mükafat olarak olgun dendi, artık çocuk değil dendi. ben de sustum. olgunlaştım. sustukça çocukluktan çıktım. ama aklım hep o "kaybetmek" te takıldı.
tamam da neden kaybetmek?
insanoğlu işte yaşamadan öğrenmeyen ilkel yaratık. yaşayınca anladım ki evet kaybetmek ne yanlış ne de aşağılayıcı. kızlıktan verilen kayıplarla kadın olunuyor.
ayaklarının yerden kesilmesini sağlayan 'aşk inancını' kaybettiğinde, güvenini, gözlerini kapayabişlerini ve gardsız olabilişlerini kaybettiğinde, aklının başından gidişlerini kaybettiğinde,umutlarını görmüşlüğe-bilmişliğe karşı kaybettiğinde, hesapsızlığını kaybettiğinde..yani sevgili babacıklar gerine gerine kırmızı kurdele takma hakkını kaybettiğinde değil de en çok da masum sevişlerini kaybettiğinde kadın oluyorsun.
böyle sayısayıverdiğime bakma. kolay değil! ilk kaybedişte çok canın yanıyor..canın kanıyor ama sonra tekrar kanamasın diye taşlaşıyorsun. ay aman pardon kadın oluyorsun. kadın olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorsun. ayakları yere basan ama bir daha asla ayakları yerden kesilemeyecek olan...