neden konuşuruz?
birbirimizi anlamak? iletişim kurmak?
tdk tanımı da buna yakın bir şey olsa gerek. ama öyle mi gerçekten??
dil her gün giydiğin kıyafet gibi yaşanmışlıklarla yara bere leke oluyor. kelimeler, vurgular başka ağızlardan bile duyulsa seni takvimde başka bir güne, olaya, kişiye, duyguya götürebiliyor. karşındakine ulaşmak için tepmen gereken yolda , dilin ve aklın arasında oluşan engellere takılıyorsun..
hal böyle olunca kendi ana dil ile olduğundan daha kolay olabiliyor yabancı dilde iletişim kurmak. bahsettiğim anadilin lekelenmişliğinden, sözcüklerin çağrışım ve hatıralarından uzakta, üstelik ustası olmadığın bir dile kullanıyor olmanın getirdiği farkındalık ile anlaşmaya giden daha kısa-düz yollar kuruluyor. kafasında en az benimki kadar çok tilki kuyruğunun birbirine dolandığı bir arkadaşım devamlı yabancılarla daha iyi anlaştığını, yürüttüğü en iyi ilişkilerin Avrupalı erkeklerle olduğunu ama bu kez de coğrafi engellere takıldığından dert yanardı. haksız da sayılmaz bence ki kendimi bir sene boyunca ana dilimden farklı bir dilde ifade etmek zorunda kaldığımda farkettim aslında ana dilimizi biraz da anlaşıl-MA-mak için kullanıdığımızı..
güya kendini anlatmak için seçtiğin kelimeler, amaca yönelik ama alt metinlerden mümkün olduğunca arındırılmış. yani aslında ne hissettiğin, düşündüğün ya da istediğini açık etmeden yapılan politik seçimler dizisi. doğduğumuzdan beri özne yüklem nesne kombinasyonu ile savunma mekaziması geliştirmeyi öğrenerek büyüyoruz. düşünsene; ' bu akşam seninle ...'a gitmek istiyorum ne dersin?' ile 'bu akşam için planın ne? ' arasındaki farkı? ikincisi birincisine göre kesinlikle daha güvenli çünkü topu direk karşıya atıyor ve kendini sigortalıyorsun. aman aman allah muhafaza!!! ya seni anlarsa!! tütütü.. ya seni bilirse??? cık cık cık tu ka ka!!!!
neden bu kadar korkunç ki hissettiğini düşündüğünü açık etmek? kimse girmesin diye ördüğümüz kale duvarlarının ardında ne saklıyoruz ki bu kadar sakınılası??
bi süredir bu saydıklarım parça parça aklımda dolanıyordu ama bir araya getirip de yazamıyordum. dün gece dans ettiği yeni bir yüz, bana yeni bir salsa figürü göstermeye çalışırken "yüzünü bana dön" demek yerine "benimle kal" dedi..
benimle kal, basit görünmesine rağmen nasıl da alt metni olan, en yakınımız saydıklarımıza bile sakınarak kullandığımız iki tehlikeli sözcük..
taşlar yerine oturdu sanki..öylesine hesapsız, savunmasız,düşünmeden söyleyivermişti ki çocuğun sosyal fobiler geliştirip dilini törpülemesine sebep herhangi bir geçmişi olmadığını, sanki o an orada bebek adımları ile varvoluverdiğini düşündüm..gülümsedim..aynı kelimelerle oynadığımız o saklambaçta olduğu gibi o da bu gülümseme ile ne demek istediğimi bilemedi..
tüm bunlar olurken çalan şarkı da
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder