Üç yıl
Üç oda
Penceremde İstanbul’dan üç ayrı manzara…
Galata kulesine iyi geceler diyerek uykuya daldığım son gecem. İstanbul’a geldiğimde başlayan yurt hayatım neredeyse 3 yaşına basacak ve ben her ne kadar şımarık çocuklar gibi oyundan buyundan şikâyet etsem de her sene ayrılık zamanında aynı burukluğu yaşıyorum. Ben bavulların içine koyduğum hayatımı alıp çıkarken odadan, bir seneyi dolduran anılar ardımda kapıyı kapatıyorlar sanki..uzun sohbet geceleri, kağıt bardakta içilen şaraplar, gitsek mi yoksa gitmesek mi denilen party ler için yapılar topuklu provalar, gardırop kardeşliği.. sınav dönemi bulaşık yığınlarıyla oda nüfusuna katılan ekosistemler, berbat geçen günün ardından yatağıma bağlı bulduğum ve bana gülen sarı balon:)…buraya ekleyebileceğim daha nice kalem olay gibi uzayan hayal listelerimiz…
Gitmenin hiçbir halini sevemedim zaten oldum olası..taşındığımız evlerden , kep attığım okullardan, kaçtığım şehirlerden, ülkelerden, hayatıma dokunan insanlardan..nasıl sevilir ki zaten ayrılık??? Hatta o kadar sevmedim ki; son zamanlarda ailemin yanına çok az gider oldum- altına karbon kâğıdı koyulmuşçasına kronikleşen ayrılık sendromuna yakalanmamak için.
İnsanca bir güdünün yan etkileri aslında bana bu yazıyı yazdıran, köklerini bir toprağa salmak, ait olmak, varlığının, hayatın ağırlığının yer ettiği toprakta huzur bulmak..o kök dediklerimi çek çekli bavullarla yanımda taşıyorum. Yol gittikçe, ben yaşadıkça daha da ağırlaşıyorlar ve artık sığmıyorlar bavullara…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder