Pazar, Ekim 3

senin gerçek diye bildiğin..

pek sevgili bilim insanları siz 'gerçek gerçek' diye ömrünüzü heba ededurun biz tanrının yeryüzündeki sureti insanlar, yaratanın yaratma gücünün halefleri, kendi gerçekliklerimizi yarattığımız dünyalar kurarız.. evrende kozmik patlamalara, yüzyıllar süren gaz ve toz bulutlarının evrimine, big gang'e falan da ihtiyacımız yoktur yaratmak için; arka arkaya koyduğun iki söz yeter kim olduğundan olmak istediğine evrilmen için. senin zamanında " kırk kere söylersen olurmuş "lar için bugün bir kere söylemek yeter.. önceki gece izbe bir bar masasın sinmişken ertesi sabah "wuhuuuuu dün gece çılgınlar gibi eğlenmiş" olabilirsin mesela ya da eskaza o bara bir de medyanın tanıdık yüzlerinden birisi uğramışsa beş dakikalığına, "biz de akşam falancayla birlikteydik hahahah.." olursun; "aylardır iki notayı doğru basmayı becerememişken bir muhabbette kazara "ya işte ben de şunca aydır gitar çalıyorum" olursun hatta Bilgi Üniversitesi Rektörü olursun da sırf kameralar çekiyor diye - ki daha doğru düzgün konuşamadığın Türkçe'nle - okulunu dünyanın süper gücü yaparsın..

dil gerçekliktir ne diyeyim ki daha..

hatta o kadar ki gerçekten kaçmak için de susmayı seçer insan. bilir ki bir kere dilden döküldü mü içten geçenler kaçışı yoktur ete kemiğe bürünür sözler, el kol olur sarılır boğazına da nefes alamazsın..susarsın o yüzden olabildiğine kaçarsın..koşar koşar sonunda kaçtığına çarparsın iki kilometre ve bir cumartesi gecesince kalabalık İstanbul caddesinde.. kaçtıklarını unutur bu sefer sen koşarsın peşinden ve dokunursun omzuna..kırk kez söylememişsindir belki ama kırk gün kırk gece susmuşsundur...o kadar susmuşsundur ki yok olmuş mudur dile dökmediklerin?? dokunduğun omuz arkasına döner, boynuna sarılacak diye beklediğin eller ceptedir. anlarsın ve bunca zaman dilinden dökülemeyenler gözlerinden dökülür Duygu'cum bilirim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder